Bugün Türkiye’de her 10 yöneticiden sadece biri kadın (TÜİK, 2024). Aynı işi yapan kadınlar, erkek meslektaşlarından ortalama %17,4 daha az kazanıyor (ILO, 2024). Hukuk, iş dünyası, medya ve siyaset… Kadınlar her alanda görünmez engellerle karşı karşıya. Peki, bu nasıl değişebilir?
Kadın hakları, yalnızca anayasal güvencelerle veya uluslararası sözleşmelerle değil, bunların etkin uygulanmasıyla anlam kazanır. Türkiye’de kadınlar, siyasetten iş dünyasına, medyadan adalet sistemine kadar birçok alanda eşit haklarını kullanmakta zorluk yaşamaktadır. Yasalar, kadın-erkek eşitliğini garanti altına alsa da toplumsal ve kurumsal engeller nedeniyle bu hakların hayata geçirilmesi yetersiz kalmaktadır.
Mustafa Kemal Atatürk, kadın haklarının hukuki temellerini atan liderlerden biri olmuş, 1930’larda birçok Avrupa ülkesinden önce Türk kadınlarına seçme ve seçilme hakkı tanımıştır. Ancak 2024 yılında hâlâ bu hakların tam anlamıyla uygulanamaması düşündürücüdür. Atatürk’ün şu sözleri, kadın hakları mücadelesinin önemini vurgulamaktadır:
“Bir toplum, cinsiyet ayrımı gözetmeksizin tüm bireylerine eşit haklar tanımadığı sürece, gerçek anlamda özgürleşemez.”
Kadınların hukuki eşitliği ancak adalet mekanizmalarının cinsiyet ayrımcılığını reddetmesi ve eşitliği tüm yönleriyle benimsemesiyle mümkün olabilir.
Kadınların Siyasette Temsili: Eşitlik Nerede?
Türkiye’de kadınların siyasette yeterince temsil edilmediği net bir şekilde görülmektedir:
2024 yılı itibarıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde kadın milletvekili oranı %19,9’dur. (TBMM Resmi Verileri, 2024)
2024 yerel seçimlerinde belediye başkanlarının sadece %5,5’i kadındır. (YSK, 2024)
Kabinedeki 18 bakandan yalnızca biri kadındır. (Resmi Gazete, 2024)
Bu ne anlama geliyor? Türkiye nüfusunun %50’sini oluşturan kadınlar, karar mekanizmalarında neredeyse yok sayılıyor. Siyasette cam tavanlar hâlâ aşılamamış durumda. Hukuken eşitlik sağlanmış gibi görünse de toplumsal ve kurumsal bariyerler kadınların siyasette aktif rol almasını engelliyor.
Kadınlar ve İş Dünyası: Görünmez Bariyerler
Kadınlar eğitim ve yetkinlik açısından erkek meslektaşlarıyla eşit olmalarına rağmen, iş dünyasında üst düzey pozisyonlara ulaşmakta ciddi engellerle karşılaşmaktadır. Cam tavan sendromu, kadınların belirli bir seviyeye kadar yükselmesine izin verildiği, ancak görünmez engeller nedeniyle yönetici pozisyonlarına ulaşmasının önüne geçildiği bir olgudur.
Kadınların işgücüne katılım oranı %31,3 iken, erkeklerde bu oran %65,7’dir. (TÜİK, 2024)
Yönetici pozisyonlarında kadınların oranı %20’nin altındadır. (BloombergHT, 2024)
Yönetim kurulu üyeleri arasında kadın oranı yalnızca %18 (Sabancı Üniversitesi İş Dünyasında Kadın Raporu, 2023).
Bosa İstanbul şirketlerinin %33,1’inde yönetim kurulu tamamen erkeklerden oluşuyor. (BİST, 2024)
Kadınlar, erkek meslektaşlarına kıyasla yaklaşık %17,4 daha düşük maaş almaktadır. (ILO, 2024)
Peki, çözüm ne? Şirketlerin, hukuk bürolarının ve kamu kurumlarının daha objektif terfi sistemleri oluşturması ve cinsiyet eşitliğine yönelik somut politikalar geliştirmesi gerekiyor.
Medya ve Kadın Temsili: Görünürlük Sorunu
Medya, toplumsal algıyı şekillendiren en önemli araçlardan biridir. Ancak kadınlar medyada çoğunlukla mağduriyet veya şiddet haberleriyle yer almakta, başarı hikâyeleri yeterince vurgulanmamaktadır.
Kadın gazeteciler, erkek meslektaşlarına kıyasla özellikle siyaset ve ekonomi alanlarında daha az temsil edilmektedir. (Reuters Enstitüsü Raporu, 2024)
Televizyon programlarında ve magazin haberlerinde kadınlara yönelik cinsiyetçi dil ve toplumsal rolleri pekiştiren söylemler yaygındır. (RTÜK Raporu, 2024)
Kadınların medyada daha güçlü temsili için bilinçli politikalar geliştirilmeli, cinsiyetçi haber diline karşı farkındalık artırılmalıdır.
İstanbul Sözleşmesi: Kadın Haklarının Güvencesi
İstanbul Sözleşmesi, kadına yönelik şiddet ve aile içi şiddetin önlenmesi ve bunlarla mücadele edilmesine dair Avrupa Konseyi sözleşmesidir. Türkiye, 2011 yılında bu sözleşmeyi ilk imzalayan ülke olmuştur. Sözleşme, kadınların şiddetten korunması, faillerin yargılanması ve toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması için kapsamlı hükümler içermektedir. Ancak, 2021 yılında Türkiye’nin sözleşmeden çekilme kararı alması, kadın hakları savunucuları tarafından eleştirilmiş ve toplumsal cinsiyet eşitliği mücadelesinde geri adım olarak değerlendirilmiştir. Bu karar;
Kadınların şiddetten korunması için uluslararası hukuki çerçevenin zayıflamasına neden olmuştur.
Türkiye’nin insan hakları konusundaki yükümlülüklerinden geri adım attığı algısını güçlendirmiştir.
Diğer ülkelerde benzer politikaların tartışılmasına yol açarak kadın haklarına küresel ölçekte zarar vermiştir.
Sonuç: Kadın Hakları Mücadelesi Devam Ediyor
Kadınlar birçok sektörde eğitim ve yetkinlik açısından erkek meslektaşlarıyla eşit durumda olmalarına rağmen;
Üst düzey yönetici, ortak veya karar verici pozisyonlara gelmekte zorlanmaktadır.
Aynı pozisyonda çalışan erkeklere kıyasla daha düşük ücret almaktadır.
Terfi süreçlerinde bilinçli ya da bilinçsiz ayrımcılığa maruz kalmaktadır.
Anne olmaları veya aile sorumlulukları nedeniyle “riskli aday” olarak görülmektedir.
Liderlik rolleri “erkeklere özgü” olarak algılandığı için kadın yöneticiler daha fazla kanıt sunmak zorunda kalmaktadır.
Bu noktada, kadın haklarını güvence altına almak ve hukuki eşitliği gerçek anlamda sağlamak için şu önlemler alınmalıdır:
Şirketler ve çalışma yaşamının tüm unsurları, kadınların liderlik rollerine gelmesini teşvik eden politikalar geliştirmelidir. Zorunlu kota sistemleri geliştirilmelidir.
Eşit ücret yasaları, iş yerlerinde şeffaflık sağlanarak katı denetim mekanizmalarıyla desteklenmelidir.
Kadına yönelik şiddeti önlemek için özel savcılık birimleri oluşturulmalı, cezai yaptırımlar artırılmalıdır.
Kadınların terfi süreçlerinde eşit değerlendirilmesi sağlanmalı, objektif kriterler belirlenmeli ve denetim mekanizmalı güçlendirilmelidir.
Kadın liderliği teşvik eden mentorluk ve destek programları artırılmalıdır.
Aile sorumlulukları nedeniyle dezavantaj yaşamamaları için, kadın ve erkek çalışanlara eşit ebeveynlik hakları tanınmalıdır
İş hukukunda kadın hakları sadece kağıt üzerinde kalmamalı; eşit ücret, iş yerinde tacizle mücadele ve doğum izni politikaları küresel bir standart haline getirilmelidir.
📢 8 Mart bir kutlama değil, bir mücadele günüdür. Kadınlar hak ettikleri eşitliği talep ederken sadece kendileri için değil, daha adil, güçlü ve sürdürülebilir bir toplum için de savaşıyorlar. Çünkü bir toplum kadınları kadar güçlüdür.

